11 Eylül 2008

işte...







Özlüyorum, sessiz ve soğuk gecemde.. Şimdi anlıyorum beklemenin zorluğunu .. Aciz hissediyorum kendimi. Mahsun,saf bir okadarda temiz ..
Hiçbirşey düzeltemiyor bu halimi.. Camımdan dışarı bakıp, özlem kokuyorum. Yalan sevda ! diyorum her seferinde.. Vazgeçiyorum..Olmuyor.. Tekrar başa dönüyorum. Etrafında dönüyorum duygularımın.

Al gotür benliğimi diyorum ardından.. Ne acılar verdin, neler gotürdün ben'den..

Git ! Ardına bile bakma ! diyesim geliyor..
Ama sen genede git-me..
GeL ! Yüreği pamuk şevkatlim.. Aldırma bana.. Dinleme ne diyosam.. Sensizliğin sarhoşluğunda, saçmalamaya da başlıyorum işte.. Boşver beni. Sen genede , GeL !

İşte, yine başlıyoruz. Ben gene başladım gellere. Git demeyi beceremiyorum işte.. Gerçi hangisini desemde, duymuyorsun ya, neyse ...




Dışarda yağmur var. Rüzgarla bulut arkadaş olmuş, haberim yok. Acele yaşanmış bazı sevdalara, acele yağan yağmura soracaklarım var. İstediklerimi gotürmesine karşılık..
Sen izle yağmuru.. İzleyenin de, vay haline ...

Bitiyorum teker teker.. Yağmurlar, getirin onu bana ! Gerçi ne desem boşş.. Havada iyice soğumuş. Üşüyorum..Ama soğuk havaya mı, sensizliğin donuk havasına mı, çözemedim henüz..
Onu bana getirin, hadi yağmurlar ! !

Yıldızım kaydı..
Ömrümün dilediğim tek sen'i kaydı.. Oysa nasıl bakardım ona.. Kuruttuğum çiçeklerin gibi. Özlem'in gibi.. Kaydı gitti işte hayatımdan.




Konuşamıyorum.. Dilim lal olmuş.. Yıprattım kendimi boşuna. Yırtıyorum artık ! Konuşmamacasına ! Bitiriyorum işte.. Sesimide duymak yok, benliğimi görmekde ..
Sayfaları yırttığım gibi, dilimide yırtıyorum artık..Ömrümü yiyen bir gencin zaferi uğruna..
Uğurlar olsun ...
Dışarda yağmur var. Rüzgarla bulut arkadaş olmuş, haberim yok. Acele yaşanmış bazı sevdalara, acele yağan yağmura soracaklarım var. İstediklerimi gotürmesine karşılık..
Sen izle yağmuru.. İzleyenin de, vay haline ...

Bitiyorum teker teker.. Yağmurlar, getirin onu bana ! Gerçi ne desem boşş.. Havada iyice soğumuş. Üşüyorum..Ama soğuk havaya mı, sensizliğin donuk havasına mı, çözemedim henüz..
Onu bana getirin, hadi yağmurlar ! !

Yıldızım kaydı..
Ömrümün dilediğim tek sen'i kaydı.. Oysa nasıl bakardım ona.. Kuruttuğum çiçeklerin gibi. Özlem'in gibi.. Kaydı gitti işte hayatımdan.
onuşamıyorum.. Dilim lal olmuş.. Yıprattım kendimi boşuna. Yırtıyorum artık ! Konuşmamacasına ! Bitiriyorum işte.. Sesimide duymak yok, benliğimi görmekde ..
Sayfaları yırttığım gibi, dilimide yırtıyorum artık..Ömrümü yiyen bir gencin zaferi uğruna..
Uğurlar olsun ...

10 Ağustos 2008

özlemek


özlem...









Özlemek denince ikl aklıma gelen
kolalı jelibonlar olur hep.''Bir pakkette sonsuz jelibonlar olsun derdim olsa'' derdim küçükken.Ağzıma atınca patlayan sakızlar.Deliler gibi sağa sola koşarak yakar top oynamk.
Sonra kışın bahçeye çıkamayınca pencerenin arkakasından bakıpta yazı özlemek'' bir an önce yaz gelsin'' deyipte bisklete bineceğin anı hayal etmek...Akşam mahallede yarım saat daha kalbilmek için karın ağırısı çekmek...Uzaktayken kavuşmayı özlemek...Köfte-patates ikilisini özlemek...
Özlemek çocukken hep güzelliklerle ve heycanlarla dolu olmuş....
Yıllar geçtikçe özlem,yük katmış anlamına...Daha mantıklı,daha ağır duygular girince hayatımıza özlemek bir iç geçişe kadar gelmiş...Hafta içi günlerden cumayı beklemek ve haftasonuna özlem duymak olmuş...
Özlem duygularla daha iz bırakır olmuş sonralarda....Paylaşılan güzel zamanların şheyecanların ve ardında iz bırakan tüm anıların bir bütünü gibi büyür olmuş özelden genele...
Kavuşmak varsa sonunda özlemin,ona ulaşana kadar geçeceğimiz basamaklardan daha hızlı çıkmak isteriz.Biri olsada arkadan ittirsede hız katsa bize.Özlediğimiz şeye kavuşma inancımızdandır koşarken ki hızımızın artışı. Bazen ise içimizden o kadar çok şey götürür ki,ertesi sabah uyandığımız da bir kaç yük ağırlaşmış oluruz...
İki ucu keskin bıcaktır benim özlemim.Güldüğüm bir an sanki sırtıma bıcak saplanırcasına varlığını kafama vurur.''Unutma'' der.
Zaten unutamam ki... :(

Ve benim sana olan özlemim:''Asıl ben seni çok özlemişim'' deyişinin yanına o hayali çiçeği eklememdir.Biraz senden biraz benden.
Bugün seni özlüyorsam bil ki asıl olan içimde ki sestir.
İnsanın içini mum gibi eriten özlemlerde yaşanmak içinse,o mum bitip mecbuen sönünceye kadar yaşanacak demektir...

04 Ağustos 2008

özlemek








Özlemek

Birden özleyiveriyorsunuz...
Çoktan unuttugunuzu sandiginiz
ya da yalnizca bir kere karsilastiginiz
ve özlemek için yeteri kadar tanimadiginiz birini
bir sabah çilginca özleyerek uyaniyorsunuz.
Rüyalariniz, içinizdeki o gizli,
esrarini ele vermez büyücü,
siz çarsaflarinizin arasinda,
bütün tehlikelerden uzak,
güvenle yattiginizi sandiginiz bir anda,
usulca ruhunuza sokulup,
sizden habersiz oralara yigilmis cephanelikleri
birer birer atesleyiveriyor.
infilaklarla sarsilarak uyaniyorsunuz.
Hayatinizda olmayan birini hayatiniza almak,
ona dokunmak,
onun sesini duymak için kivranirken
buluveriyorsunuz kendinizi...
Özlemek, o yakici istek,
bilinen herseyi ve önem sirasini degistiriveriyor.
Özlediginiz ise çok uzaklarda...
Yaninda olmasini istediginiz halde
yaninizda olmayan bir tek kisi,
yaniniza bile yaklasmadan,
hatta onu özlediginizden
ve onu istediginizden haberdar bile olmadan,
bütün hayati,
bütün görüntüleri eritip
baska kiliklara sokuyor...

31 Mayıs 2008

!!!





aslında iyi geçmedi günüm...zaten iyinin de adı yok aslında bende...evet gün yaşanıyor,çalışılıyor,koşturuluyor dahası günün içi bir şekilde dolduruluyor sevgili arkadaşım...

Ama biz çıkmazlarımızı devamlı yanımızda taşıdığımız zaman,hüznün kronikliğini kabullendiğimiz zaman asıl ortaya çıkan sade yaşanmışlıklar olduğu...

Ben şuna inanıyorum...bir insan kendine karamsarım diyebiliyorsa tünelin ucundaki ışığı mutlaka görmüş demektir...Herkes hayatı boyunca "ben" kelimesinin peşinde koşar...Ya "ben" olunacaktır ya da bir "ben" uydurulacaktır...Özümüz o kadar ilginç oyunlar oynar ki ebe kıvamında yinelenirken hayatta...Çevrendeki insanları,sevgilini, yakın dostlarını ya da en azından bir şeyler paylaştığın kişileri düşünürsün,kendi bedeninin içindeki özün o ruhlarla nasıl yan yana olabildiklerini mesela...Sanki kocaman bir elek vardır ve zaman geçtikçe en ince ayrıntılarımızdan oluşan ruhlar dökülür bahçene bir bir.. ve adına sevdiklerim dersin...

Ya da öyle bir gölge çıkar karşına ki tüm heyecanlarında kekemelersin...Bir kaç dakikada değişebilir her hayat... İster karamsarlıkla ister tersiyle hiç farketmez...

Mesela ben yıllardır bir rengin hem peşinde hem içinde debelenirken bulurum kendimi...ismi ve kokusu siyahtır bu rengin...rahatlarım içindeyken..ama karamsarında siyahı değildir bu,heyecanlarım bu renkle gebelenmiştir,kendi içinde başka siyahlar doğurmaktadır her gün ve yaşam bu rengin üstünde açık kalmaktadır...Kelimelerim boyalı çıkar dudaklarımın arasından...Hiç bilmediğim ya da tahmin edemediğim zamanlarda...aşk bende siyah bir bilgeliktir...

Bunları sana yazıyorum çünkü özünün bir karşılığı olmalı...İçinde taşıdığın tedirginliğin rengi gibi..ya da kendine karşı acımasızlığının giysileri gibi...Sıkılganlık da sevilebilir, gerçek anlamı öğrenildiğinde...Oysa o da yaşanmışlığın değersiz ya da unutulmuş anları gibidir...Mutluluğun yakın akrabasıdır...Aynı geni taşırlar,aynı uçuculuğu ve onların varolmaları zamanın içindeki anların yer değiştirmesi kadar çabuktur...ama çabuk ürer,çabuk ölürler...
İnan bana yaşamın içinde birazcık kısıtlanmışlık, birazcık
sıkılganlık hissediyorsan bana göre nedeni budur...Sen kendi içindeki yer değişmelerinle,yörünge geçişlerinle bir kalemin üzerindeki yaşanmışlıkları üfleyip,kelimeleri dillendirebilirsin...

13 Mayıs 2008

biti...



Bitti!
Bitti bitmesine bu aşkta,
Toplanıp yüreğimden, gittin mi sanıyorsun?
Hangi zamanda saate baksam
Hiç sensizliği göstermiyor ki
Aklımın her köşesinde, senden bir hatıra var.
Gözlerim, baktığım aynalarda,
Senli zamanları arıyor.
Kırık dökük umutlarıma, teselli oluyor.
Bana yürekten “Aşkım” dediğin günler.
Gittin!
Sana yakışır bir biçimde,
Onurluydu gidişin bile.

Git güzel gözlüm!
“Yüreğinin götürdüğü yerlere git”
Bende kalmasın aklın.
Senden sonra değişmeye karar verdim.
Beni bilirsin.
Hani hiç yalan söylemezdim ya!
Bu gün yüzlerce kere söyledim.
Hem de kendi kendime.
“-seni hiç sevmedim” diyorum
“-seni hiç özlemiyorum”
“-hiç aklıma gelmedin bugün mesela”
“-adını içimde defalarca anmadım”
“-üzülmedim yokluğuna, gidişine yanmadım.”

...




Yürüdüm hep...
Yalnızlığımı takıp koluma,kalabalıklara kinaye edercesine yürüdüm...
Sandm ki,yürümekle varırım ümit ettiğim diyarlara...İlk yerde değilse,diğer yerde yakalarım mutluluğu...
Ama nereye varıp orada mutluluğu sordumsa o gideli çok oldu dediler...Üzüldüm...
Sahip olamadıklarımın sayesinde sahip olduğum tüm hüzünlerim,hayatımın bir nişanesi gibi yüreğimdeki demirbaşlardan biri oldu hep...Sevmeyi matah bir şey sandığım ve herkesin uğrunda ölmeye ant içtiğim sevgi dolu yıllarımdan geriye,yalnızca hayata buruk gözlerde bakan bir kalbim kaldı...
Şimdi geçmişe hayıflanmanın bir anlamı yok bunu biliyorum...Ama içimdeki pişmanlığın panzehri ile gıdalaşacağım şeyin ne olduğunu bilmek istiyorum...Sevdim sevilmedim,anladım ya da anlaşılmadım dünyanın sonu değil bana göre ama bunu yüreğime anlatamıyorum.kaybetmeyi kabullenemiyor bir türlü,sadakatin ve samimiyetin karşılığında maruz ihanetleri hazmedemiyor...Belki de sadec dürüst olmanın cezasını çekiyor...
Yanılgı...
Evet,bence hayatımız tek kelimeyle özeti bu bence...İnanmak ve yanılmak...Yanılmamız için inanmamız gerekir,birine ya da bir şeylere... O kadar inanırız ki bazen,daha sonra (yanılgı ile tanıştığımızda)nasıl bu kadar inandığımıza inanamayız...Alt üst olmuş ve bir enkaza dönüşmüş hayallerimizden geleceğe dair işinize yarayabilecekleri ayırmaya çalışırsınız...Oysa hepsi tahrip görmüş ama onu o zaman değil,yeni bir inancın eşiğine geldiğinizde anlarsınız...
Ama hiçbir zaman inançsızlığa kapınızı açmazsınız...Ruhunuzun tapınmaya ihtiyacı vardır...Kendini bir şeylere teslim etmek ve sahiplenmek zorundadır...Çünkü öz parçasından ayrılmış ruh diğer tamamını doldurmaya gayretinde süregelen bir çabanın içindedir...İşte mesele burada açıktır...Tanrı'ya gereği kadar tapınmayan insanoğlu,boş inançlarının bedelini yanılgılarala ödemek zorundadır...
Tıpkı benim gibi...

hüzün





HüZüN ....
Nikotin tadında bir şey bu
Ve alışkanlık yapıyor.
Hüzne alışık gönüller daha dayanıklı
Bunu biliyorum.
Hayata hep gözyaşı penceresinden bakmak
Acıyı saklamak ve
Onu mukaddes bir emanet gibi
Taşımak asilce
“ardımda yangın sonrası bir şehir var...
yıkıntıların üstünde hala dumanların tüttüğü...
köşe başlarında yaralı ve gönlü yaralı insanların
dalıp dalıp gittiği,
sokak aralarında şaşkın kedilerin dolaştığı
yangın yeri bir şehir...
dönüp bakmıyorum
sırtımda alevlerin sıcaklığı hala
göz yaşı kaynağım kurumuş
gözyaşı yollarımda sararmış otlar...
gözlerim ufukta...
kaçıp giden rüzgarı,
yangını büyüten rüzgarı ve
geciken yağmuru arıyorum...”


hüzün...
acının çiçeği...

acı ve acılar,onlara esir olmak yerine
oynaşmayı tercih edenleri
bir heykeltıraş gibi biçimlendiriyor.
Acılarla oynaşmak...
Hüzün uzakların çağrısıdır...
Her gün yüzlerce,binlerce defa
Yollara düşerde düşünceleriniz,
Bedeniniz hapistir ve
Kaçıp kurtulamazsınız
Hüzün uzakların çağrısıdır....
Gidemezsiniz...
Hüzün kaçıp giden son trenin ardından
Bakakalmaktır gece yarıları garlarda...
Hüzün üşümektir
Gecenin bir vakti sizi almak için çırpınan
Karanlık dalgalara ve
Şehir ışıklarıyla oynaşan
Yakamozlara cevapsız kalırken
Hüzün ağlayamamaktır...
Ağlamak için çırpınırken
Ağlayamamaktır...
Hüzün aşk satmaktır duvarlara
Hüzün aşkta boğulmaktır ve
Kimsenin anlamamasıdır feryatlarınızı
Hüzün içten içe yanarken
Üşümek ve ürpermektir...

Hüzün yalnızlıktır
Yalnızlıksa soylu bir duygudur
Kristal kadehle size sunulmuş
Ve alışkanlık yapar...

11 Mayıs 2008

ne kadar...






NE KADAR
Ne kadar gerçeksin sen? Benim dokunabildiğim kadar mı yoksa uzanıp yetişemediğim kadar mı? Ne kadar yanımdasın ne kadar arkamda...Ne kadar daha durabilirsin bu kadar boğulmuşken yalnızlığımla başucumda...Ne kadar dayanabilirsin...
Ben anlatayım sana...Çekip gitmeler kadar yanımda olursun başkası varsa ben varımdır..Ben asıl değilimdir ben suretimdir...Ben beden değil ben gölgeyimdir...Güneşin bedenine vurduğu kadar büyür yada küçülürüm...Karanlıklarda yok olurum belkide...Gözlerinin derinlere baktığı kadar içinde varımdır...Denizlerin diplerine atılan önemsiz üç beş parça metal gibiyim senin hayatında...Hani bazen bir rüya görürsünde uyandığında gerçek mi yoksa rüya mı olduğunu anlayamazsın...İşte ben senin o rüyanım...Varlığım kadar yokluğum içinde...İşte ben senin kaybettiğin ve kaybettiğin için içinin acıdığı ama bu acıdan zevk alan tarafınım...

gidersin...




gidersin; yağmurlarda kırık kalır mızrabım
gidersin; ardından dilsiz bir ihanet gider
gidersin; her şey gider
gidersin; kalbimde bir tabur ayaklanır
ilgilenmez ordular, hükümetler
gidersin; ne rezil bir an’dır bu
yazdıkça silinen sözcükler gibidir hayat
gidersin; bir hazin dramdır bu
/kanmadım aynalara sana kandığım kadar
içimde bir boşluk sana yandığım kadar…/
bugün hasretin kırlarında dolaştım
senin adınla
aşkın adıyla
savrulup aktım o ırmaklardan;
ırmakları çöllerle
çölleri denizlerle
denizleri düşlerle buluşturdum
sustum kaldım sonra böyle günleri savuşturdum...
/ne ses ne nefes ne de bu rüzgâr bağışlar seni
simsiyah gecelerde budanırken ah ömrüm
dönüp sırtını giderken kimler karşılar seni?
sen olmayınca sesin de yoktu, gözlerin de
bu yüzden odama resmini yaptım
söküp kalbimi yanına astım
sensiz kalan yılları da ben buruşturdum
kalbim hasretinde asılı kaldı
yetim kalmış anıları ben tokuşturdum…
daha bu solgun günlerde aşk,
yaşanır
sözde!
kalp,
yitik bedende;
yağmur değil, sanki efkâr yağıyor kente
yağıyor ömrüme
senin yerine…
/kanmadım aynalara sana kandığım kadar
içimde bir boşluk sana yandığım kadar…/

dur!!!





Dur!Ne olur Sende gitme

Çağır beni, çağırda büyüsün içimde biriktirdiğim bütün yalnızlıklarım! Adım adım büyür yalnızlık, yürüdükçe devasallaşır kimsesizlik!
dur!Ne olur Sende gitme
Yalnızlığın üzerime yüklediği bu sessizlik artık beni boğuyor.
Buradayım baksana karanlığın tam ortasında.
N'olur artık gitme. Sana çok ihtiyacım var
Kurtulmak istiyorum ama koşamıyorum.Çaresizlik öyle bir
bulaşmışki bu sokaklara takılıp düşüyorum.

Off.. bu kadar mı zor sen, bu kadar mı zor sensizlik!! Canım o
kadar çok acıyor ki.. Artık bağırmak istiyorum sesimin yettiğince.
Bağıra bağıra ağlamak ve haykırmak istiyorum "Anla artık anla!! ............" diye.

Ama olmuyor işte.
Ve yine o şarkı başlıyor bir uğultu misali;

"gitme nolur gitme itirazlar elimde değil
yalnızım yalnızız yalnızlıklar elimde değil
düşerken son birkez yalana benimsin benim
yalansan yalanı severim elimde değil.."

Biliyormusun.....

"Seyirci kaldıysam bu yürek yangınlarına..Her yıla bir nefes tutar oldum..
Arta kalan küllerden..Kurşuni sevdalara bir adım var..
Lakin..
Yüreğime adım geçmiyor..
Ömür defterimden hüzün yapraklarını yırttım..
Ama.. Yüreğime adı'nı astım.."

07 Mayıs 2008

gittt :(










Bugün içimden gelenleri yazmak istiyorum...
Bugün seninle vedalaşacağız,
Bugün hiç ağlamadığım kadar ağlayacağım,
Bugün isyan edeceğim Tanrı'ya,
Bugünü hiç çıkarmayacağım aklımdan,
Bugünün ihanetini yarına yaşatmayacağım...
Bugünü,dünleri,yarınları al git!!!affedemem seni...

27 Nisan 2008






SEN HİÇ BENİMLE OLMADIN Kİ...

Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını ta içimde hissetmek.

Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun?
"SENİ SEVİYORUM'' sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda bos
yere saatlerce havadan sudan söz etmek.

Seninle olmanın en heyecanlı yanı ne biliyor musun?
Aynı şeyleri seninle aynı anda düşünmek birlikte ağlamak gülmek.
Ve buradayken bile seni çılgınca özlemek.

Seninle olmanın en acı yanı ne biliyor musun?
Seni hiç tanımadığım bir sürü insanlarla paylaşmak.
Senin yanında olan seninle konuşan herkesi çocukça kıskanmak.

Seninle olmanın en mutlu yani ne biliyor musun?
Tanıdık birileriyle karşılaşma tedirginliği ile yollarda yürümek yan
yana...
Elimdeki şemsiyeye inat yağmurda ıslanmak birlikte.
Elimde kır çiçeğiyle seni beklemek...
Ayni mekanlarda aynı yiyecekleri yemek.

Seninle olmanın en romantik yanı ne biliyor musun?
Sensiz gecelerde sana söyleyemediklerimi yıldızlara aya anlatmak...
Okuduğum kitabın sayfalarında dinlediğim şarkıların türkülerin şiirlerin her mısrasında seni bulmak.

Seninle olmanın en zor yanı ne biliyor musun?
Seni kaybetme korkusuyla hayatta ilk kez tattığım o tarifsiz duygularımı
umut denizinin ortasında küreksiz bir sandala hapsetmek...
Sevgili yerine yıllarca dost kalmayı başarmak.
Yalın ayak yürümek bıçağın en keskin yerinde.
Kanadıkça tuz yerine göz yaşlarımı basmak yüreğime.

Seninle olmanın tek yan etkisi ne biliyor musun?
Nereden bileceksin?
Sen benimle hiç olmadın ki.
Olsaydın avuçlarım terlemezdi...
Isırmazdım dilimin ucunu...
Özlemezdim seni yanımdayken...
Kıskanmazdım.
Korkmazdım yollarda yürümekten.
Islanmazdım yağmurlarda...
Yıldızlara aya dert yanmaz böyle her şarkıda sarhoş olmazdım.
Korkmazdım seni kaybetmekten ayaklarım kan revan atlardım sandaldan denize...
Ve her kulaçta haykırırdım seni..

Ama sen hiç benimle olmadın ki...

YA AKLIN BAŞKA YERLERDEYDİ YA YÜREĞİN...

Can YÜCEL

14 Nisan 2008

özledim seni



özledim seni...
ayrılık yüreğimi uyuşturuyor karıncalandırıyor nicedir.
beynimi uyuşturuyor özlemin...
çok sık birlikte olmasak bile
benimle olduğunu bilmenin
bunca zamandır içimi ısıttığını
yeni yeni anlıyorum
Yokluğun,
Hatırladıkça yüreğime saplanan bir sizi olmaktan çıkıp
mütemadiyen bir boşluğa
Sabahları seni okşayarak başlamaları
aksamları her isi bir kenara koyup
seninle baş başa konuşmaları özlüyorum;
oynaşmalarımızı,
yürüyüşlerimizi,
sevimli haşarılığını,
çocuksu küskünlüğünü...
Nasılda serttin başkalarına karşı
beni savunurken;
ve ne kadar yumuşak
bir çift kısık gözle kendini
ellerimin okşayışına bırakırken
Gitmeni asla istemediğim halde
buna mecbur olduğunu görmek
ve sana bunları söylemeden
''git artık'' demek
''beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk
kavuşacaksın mutluluğa''
demek sana nede zor
seni görmemek ve belki yıllar sonra
karsılaştığımızda
bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden...
yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek....








YAR OLAMADIN


Vurduğun her yerde gül biter sanma
Sen beni ilk defa yaralamadın
Ben sana kul köle olurdum amma
Sen bana bir günlük yar olamadın

Bu kadar yüklenmek varmı susana
Yerimde olupta çıldırmasana
Ben gönül köşkümü açtımda sana
Sen sokak kapını aralamadın

Hançerle mavzerle yıkılmazdım da
Süründüm aklımı senle bozdum da
Ben sana yüzlerce roman yazdım da
Sen bana bir satır karalamadın

On binde bir kula kısmet olsam da
Kadrimi bilmedin nimet olsam da
Ben senin bağına rahmet olsam da
Sen benim dağıma kar olamadın

Kalplere şifalar sunan meyvaydım
Her keyfe kedere derde devaydım
Ben senin bahtına gülen ayvaydım
Sen bana ağlayan nar olamadın

Yıllara mal oldu gözümden düşmen
Ey şimdi aynayla kavgalı düşman
Her zaman mahcupsan her zaman pişman
Sen kendi kendine yar olamadın...

05 Nisan 2008

''Gül bahçesi''





Zamanin birinde bir kasabada yasayan dünyalar güzeli bir kiz varmis..
Bu kiz öyle güzelmis ki çok uzak sehirlerden ve ülkelerden çok zengin, çok yakisikli, asil pek çok delikanli onu görmeye gelirmis.. Kendisiyle evlenmek isteyen nice prensi nice sovalyeyi reddeden güzel kiz kimseleri begenmezmis.. Bu arada ayni kasabada yasayan ve bu kiza asik olan genç bir delikanli da bu kizi istemis.. Ama kiz onu da reddetmis.. Aradan uzun yillar geçmis.. Bizim delikanli kasabadan ayrilmis ..Kendine baska bir hayat kurmus ve evlenmis, çoluk cocuga karismis..

Birgün yolu bir zamanlar yasadigi güzel, küçük kasabaya düsmüs.. Orada tanidik birine rastladiginda aklina bir zamanlar orada yasayan dünyalar güzeli kiz gelmis ve ona ne oldugunu sormus.. Yasli adam önünde gül bahçesi olan bir evi göstererek kizin evlendigini söylemis.. Bizimki bir zamanlar herkesi reddetmis olan kizin kocasini pek merak etmis..

Bir gün gizlenip kocasini evden çikarken görmüs.. Kizin kocasi sisman, kel ve çirkin mi çirkin bir adammis.. Üstelik zengin bile degilmis.. Çok merak eden adam kocasi gittikten sonra evin kapisini çalmis.. Kiz kapiyi açinca kendini tanitmis ve neden böyle bir adamla evlenmis oldugunu sormus.. Kiz da ona arkasindaki gül bahçesinden en güzel gülü koparip getirirse cevabi verecegini bu arada tek sartinin bahçede ilerlerken geriye dönmemesi oldugunu söylemis.. Adam da bunun üzerine yüzlerce güzel gülün oldugu bahçede ilerlemeye baslamis.. Birden çok güzel sari bir gül görmüs..

Tam ona dogru egilirken biraz ilerde kocaman pempe bir gül gözüne carpmis.. Tam ona uzanirken daha ilerde muhtesem güzellikte kirmizi bir gül goncasi görmüs.. Derken bir de bakmis ki bahçenin sonuna gelmis ve mecburen oradaki bir gülü koparip kiza götürmüs.. Bahçenin en güzel gülünü getirmesini beklerken kiz bir de ne görsün yapraklari solmus ciliz bir gül.. Bunun üzerine adama dönen kiz söyle demis: "Bak gördün mü? Her zaman daha iyisini bulmak isterken ömür geçer ve sen en kötüsüne razi olmak zorunda kalirsin.. Bu yüzden gençlik elden gitmeden elindekiyle yetinebilmeyi ögrenmek gerekir.."

...

22 Şubat 2008

...













Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.

"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.

Demeyeceksin işte.

Yaşarsın çünkü.

Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.

Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.

Ve zaten genellikle o daha az sever seni, Senin o'nu sevdiğinden.

Çok sevmezsen, çok acımazsın.

Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.

Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...

Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.

Senin değillermiş gibi davranacaksın.

Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.

Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.

Çok eşyan olmayacak mesela evinde.

Paldır küldür yürüyebileceksin.

İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,

Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.

Gökyüzünü sahipleneceksin,

Güneşi, ayı, yıldızları...

Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.

"O benim." diyeceksin.

Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir Şeylerin...

Mesela gökkuşağı senin olacak.

İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.

Mesela turuncuya, yada pembeye.

Ya da cennete ait

Ya da cennete ait olacaksın.

Çok sahiplenmeden,

Çok ait olmadan yaşayacaksın.

Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem de

hep senin kalacakmış gibi hayat.

İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak...

CAN YÜCEL..

02 Şubat 2008

YAŞAM KUTUSU

Bir kutu dolusu yaşam gönderiyorum sana,sade bir kurdeleyle süslenmiş.Çöz kurdeleyi ve kaldır yavaşça kutunun kapağını...Kocaman bir fırça ve bin renk koydum kutuya bir cennet resmi yapıp içine gir diye...Düşler sepiştirdim gizlice,düş kurmayı unutma diye.Bir tanede elma şekeri yerleştirdim,içindeki çocuğu yeniden tadabil diye...Güneşin batışını,billur suyun sesini,kırmızıyı gelinciklerin saflığını ,taze ekmeğin kokusu ve bir gülümsemenin sıcaklığınıda sığdırdım.Ruhlarımız aç kalmasın diye...Kutuya biraz da sevecenlik koydum ,güçlü ol diye,çünkü acımasız olan güçsüzdür.Beyaz bie güvercin uçtu kendi kondu kutuya,barış ve özgürlüğü sunmak için...Bir buket sevgi,bir yudum aşk ve yarım bir elma koymadan da edemedim,paylaşmayı anımsayalımdiye...Sevdiklerimize onları sevdiğimizi söylemek için yarını beklemeyelim.Hemen şimdi bunu yapalım diye...İçtenliği,umudu,neşeyi,bağışlayıcılığı,özgüveni ve açık yürekliliği unutmadım,''Ben'im'' dışına çıkıp bize ulaşabilelim dye...son olrakta bir kart iliştirdim kutuya bak bu kartta neler yazıyor...
Bu kutunun kapağını her kaldırışında yaşamla ilgili epyeni şeyler keşifedeceksin.Yaşamak için yarını bekleme,al yaşamı kollarının arasına ve sımsıkı sarıl yaşamdan yalnızca almak yerine ona birşeyler ver.Kısacası bütünüyle ''insan''ol.Unutma(!)yaşam dokusu henüz tamamlanmamış,olğanüstü güzellikte bir duvar halısıdır ve sana ait olan başluğu yalnız sen doldurabilirsin.Kimseyi kırmamak ve üzmemek sartıyla istediğin herşeyi dene :)bir gün sonsuzluğun bulutlarına oturduğunda ne sklın kalsın ne de kırık bir yürek...:) SEVGİLER...

25 Ocak 2008

ayrılık





Ayrılık Ayracı

Bütün ayraçları kaldırdın
Ama unuttuğun bir şey vardı yine de
Çiçekleri sulamadın
Gökyüzü sarardı o zaman
Bulutlar kirlendi
Ve ne kadar az konuşur olduk günboyu
Ve birden ayrımsadık ki
Ayrılık orda başlıyor
Tam da susuşların birbirine eklendiğiyerde
Ezberlenecek hiç bir şey yok bu dünyada
Kirletilmemiş bir bulut bile yok artık
Böyle diyorsun her yolculuğa çıkışında
Yaşadığım kentte sana benziyor git gide
Ne zaman dönmeyi düşünsem yangın çıkıyor
Ya da erteletiyorum biletimi son anda
Uzun bir sessizlik oluyorsun dağlara baksam
Karşılıksız bir mektup kadar burkuluyor kalbim
Yazdığım şiirler de canımı sıkıyor artık
Fotoğraflarımı yırtıp atıyorum tek tek
Ve ben bütün yapraklarımı döküyorken şimdi
Eylül diyorsun tam da orda başlıyor ayrılık
Üşüyünce ağlıyorsun yalnızım dememk için
Uçaklar, gemiler, trenler çiziyorsun duvarlara
Kendine bir deniz bul artık bir de rüzgar
Parçalanacağın bir uçurum bul bu dünyada
Tek tutkun o kenti bırakıp gelmek olmalı
Ve gelirken havaya uçurmak bindiğin otobüsü
Birden ayrımsadım ki ayrılık orada başlıyor
Tam da çiçeklerin sulanmadığı yerde
Konuşacak bir şeyler bulamıyorsak gün boyu
Derim ki :
Ayrılık gündemdedir ne yapılsa
Ve sen bütün ayraçları kaldırdığını sanmiştin
Ama unutmuşsun ayrılık ayracını..

13 Ocak 2008

Dokunulmamış düşlerim vardı benim.

Dokunulmamış düşlerim vardı benim. Kimseye söylemediğim ve kimsenin bozmasına izin vermediğim düşlerim vardı. İçinde sen olan ama senin bile bilmediğin, dokunulmamış, kirletilmemiş, bozulmamış düşlerim vardı. Beni bu kadar mutlu eden onlardı.

Sana bakarken masallar yazardım ben, seni dinlerken, sana dokunurken, her harfinde bir düşü saklayan masallar yazardım. Kimse bilmezdi. Sen de bilmezdin. Kirlenmesin diye söylemezdim.

Bazen söz biter
Acı kalır içinde
Gecelerin de geçmez olur
Gündüzlerin de

Sonra bitti. Ansızın bitti. Sen gidiyorum dediğin an bozuldu düşlerim. Beklemediğim bir zamandı, beklemediğim bir cümleydi, belki onun için bu kadar yaktı canımı.
Kimselere dokundurmadığım düşlerimin üzerine basa basa gittin. Kirlendi düşlerim.
Alışmaya çalıştım. Nefes almaya çalıştım. Yaşamaya çalıştım. Çalışmakla olmuyordu. Yaşamam için yeni düşler gerekiyordu. Sen yoktun, kurduğum bütün düşler yokluğunla kirleniyordu. Nefes almakla yaşanmıyordu.
Yaşamam için seni sevmem gerekiyordu.
Sonunda bıraktım kendimi..

Rüzgara bırakırsın
Bir kuru yaprak misali
Nerede bulacaksın bilemezsin
Sonunda kendini

Seni sensiz yaşamayı öğrendim sonunda. Seninle sensiz nefes almayı. İçinde senin olduğun düşleri senden uzakta kurmayı. Sana bakmazken, sen dinlemezken masallarıma düşler saklamayı.
Artık sadece seninle değil herkesle paylaştığım dünyada, sadece seninle değil herkesle paylaştığım anlarım vardı. Sen olmayınca yaşam bir masal değildi.
Yaşamdı.
Sıradandı.

Sen Gittin
Herşey Gitti
Sevinçler
Mutluluklar
Hayaller
Artık herşey sıradan
Herşey basit
Ben de seni sevmekten hiç korkmadım Sevgilim

Seni bu kadar çok sevdiğim için kızdım kendime. Bir gün gideceğini anlamadığım için. Durmaksızın sonsuza kadar süreceğini sandığım düşler kurduğum için kızdım. Yaşadıklarımı herkesin yaşadıklarından ayrı tuttuğum için kızdım. Sen bitti dediğinde o kadar çok acı çektiğim için kızdım.
Hala bile bu kadar acı çektiğim için kızdım.
Gidiyorum dediğinde biraz daha kal demediğim için kızdım.

Bazı anlar vardır ya
Ya vardır ya yoktur
Göremezsin karanlıktan
Çarparsın duvarlara
Ama yine de yürürsün
Bir sonraki adımın boşluk olsa bile
Gözlerine bakmaktan
Hiç korkmadım
Sevgilim...

O kadar çoktu ki sana biriktirdiklerim, sensizliğinde bitiremedim. O kadar çok sevmiştim ki seni, sevmekten vazgeçemedim.
Oysa sen bitirdin.
Oysa sen vazgeçtin.
En Gitmez dediğimdin
Gittin..
Sen
Gittin.

Herşey Gitti...




Sen yoksun…

Bırakıp gideli beni yalnız, hayli zaman oldu. Beklemenin beni sana yaklaştıracağını bilsem zor olmazdı elbet beklemek. Kim ister ki hep bekleyen olmak. Ayrılık acısı hiç sönmeyecek bir ateş gibi yüreğimi dağlıyor. Beni her gün bir öldürüyor, bir diriltiyor. Sen yokken seni düşünmek; bir gün apansız çıkıp geleceğinin ümidi de hafifletmeye yetmiyor, ayrılık acısının açtığı, sensizlik yarasını. Bu yara, geçen her saniye daha da büyüyor. Mumun alevi sönüyor, çocukların neşesi kayboluyormuşçasına eriyip gidiyorum zamanın demir dişlileri arasında.

Sen gitmişin…

Tıpkı sana ait bütün güzelliklerin beni terk ettiği gibi. Sana kavuşma ümidiyle ölümün gelip beni bulmasını bekliyorum. Bir ben kalmışım sanki koca dünyada. Yapayalnızım, kimsesiz bir sokak ortasında. Okyanusta yaşamaya mahkum yalnız bir balık, yahut oyuncağı elinden alınmış, dünyası yıkılmış küçük bir çocuk. Ağlamak getirir mi seni bana ki ağlayayım. Sesimi duyurmak çaresi var mıdır sana? Böyle bırakıp gitmek yakışmazdı sana.

Sen şimdi uzaklardasın…

Bir daha güler mi talih bana. Kim bilir ne zaman kavuşmak sana. Nedeni bilinmez gidişin uzaklara. Sevda yükü ne ağır, keşke hiç taşıtmasaydı Rabbim bunu bana. Seninle olmak hayal bir daha. Gülen gözlerin hayal meyal karşımda. Ellerim üşüyor şimdi oysa. Sen gittiğinden beri uzaklara.

08 Ocak 2008









Her gece sen girersin rüyalarıma.

Her gece sen...Paramparça olur uykularım.
Karanlığın en koyulaştığı yerde kapının çalındığını duyarım.
Açınca soğuk bir rüzgar çarpar yüzüme.
Sen yoksun...
Kilitlenir dudaklarım gözlerim karanlıklarda boşuna arar seni.
Sen yoksun...
Yalnızlığımı kadehlere doldurup tek başıma içmeliyim bu gece
Kırmalıyım kapıları evleri ateşe vermeliyim
Sen yoksun...
Zaman gitgide uzar..
Altmış saniye bir dakika..Altmış dakika bir saat..
Ve sabahın olmasına daha beş saat var.
Beklemek bir çeşit ölmektir.
Sen yoksun...
Bu bana her gece binlerce ölüm demektir.

Ben vapurlar dolusu kederimle yapayalnızım.Sen uzak bir körfezde özlemli, dalgın.Kıyılarına çarpıp ağladığı yerde dalgaların.Neden ay karşılardan yükseldiği zaman,
Başın omuzlarımda olmasın?
Neden ellerin avuçlarımda değil?
Neden gözlerim aradığı zaman gözlerini bulmasın?

Durup durup beni bu çaresizlik hançerliyor.Bu yolların bir yerde ayrılması.
Uzayan kilometreler...
O sefil, anlayışsız bakışları insanların.Dünya, o eski dünya değil
Tanrı'ysa çoktan unuttu bizi.Şu uçsuz bucaksız evrende
Ne derdimizi dinleyen,
Ne de bir anlayan var sevgimizi.

İki ömür değil,
İki ayrı ve büyük yalnızlıktır yaşadığımız.
Her şey aslında başka renkte.
Vernikli eşyalar, vernikli yüzler...
Altından yer yer sırıtan bir yoksulluk.
Yalan üstüne yalan,
Oyun içinde oyun...
Her şey bir yerde anlamsız ve boş.
Gerçek olan şimdi senin yokluğun.

Senin varlığını özledim duyuyor musun?Bak nasıl artıyor ellerimin sıcaklığı.
Dinle bak nasıl çarpıyor yüreğim.
Bütün sokaklarında bu şehrin sana koşuyorum.Seni soruyorum gelip geçene, 'Görmedik', diyorlar.Anlamıyorlar seni nasıl özlediğimi, Nasıl sevdiğimi bilmiyorlar.
Volkanlar tutuşuyor,
Ormanlar yanıyor içimde.
Her gece milyonların uyuduğu bir anda devler uyanıyor içimde.

Seni düşünüyorum,
Karanlıklar içinden özlemli sesin geliyor.
Bir ışık yanıyor çok uzaklarda, Çorak topraklarımın üzerinden bir bulut geçiyor.Şimdi umutlarım, varılmaz uçurum diplerinde
Korkunç, karanlık mağaralarda hayallerim.Derin bir kuyudan su çekercesine,
Zamandan ve mesafelerden seni çekiyor ellerim.Sen her zaman olduğun gibi
Yine o en güzel, en değerli...
Benimse ellerim sımsıcak,
Dudaklarım nemli,
Özlediğim her şeyimle kopup en yüksek tepelerden bir çığ gibi sana geliyorum.Sonra dağlar çöküyor ansızın,
Ağaçlar devriliyor,
Evler yıkılıyor,
Altında kalıyorum...

Kırık bir heykel,
Parçasını arıyor her gece.
Bir şarkı notasını...
Bir tablo renklerini...
Ağaç yapraklarını...
Vazo çiçeklerini...
Ve bir adam, Her gece yollara düşüp, Yana yakıla seni arıyor...
Mağrur gözleri ıslak, İlk defa ağlıyor bu adam, 'Gel ' diye,
İlk defa yalvarıyor...

Ben her gece,
Gözlerim tavanda bir noktaya dikilmiş,
Seni düşünüyorum.
Ve sen o saatlerde,
Benim görmediğim rüyaları görüyorsun.
Bir böcek giriyor kafatasıma...
Her gece sen,
Bir cinnet gibi,
Kanıma yürüyorsun...


UMİT YAŞAR OĞUZCAN

27 Aralık 2007

....




Yüreğim vurgun yemiş,viran yeri

Perişan olmuş tüm umutlarım...

Soyulmuş yarınlarım,sevinçlerim,

Belirsiz bekleyişteyim...

Mavi düşlerimin dönüşünü....

17 Aralık 2007

''Kendine iyi bak'' derler...






Kendine İyi Bak bir 'veda 'değil 'elveda ' cümlesidir çoğu zaman.

O üç kelimeden çok daha fazlasını gizler içinde.....

Kendine İyi Bak . çünkü bundan sonra ben yanında olmayacağım.

olamayacağım.İstesemde İstemesem de.

sevdim bir zamanlar seni ,hala seviyorum ve benden sonra da mutlu olmanı

istiyorum.

olurda bir gün dönersem seni iyi bulmak istiyorum.

'Kendine İyi Bak' . çünkü bundan sonra kendinden başkası olmayacak yanında

sana bakacak.Ben olmayacağım.Kendine İyi Bak ve beni düşünme

Çünkü ben seni düşünmeyeceğim artık .

Arama sakın beni,yazma,çünkü ben yazmayacağım

Sil beni yüreğinden ,çünkü ben sileceğim

Fakat yaşanıla ,paylaşılan güzel şeyler hatırına sana yürekten mutluluklar

diliyorum.

Ve ben bir daha dönmemek üzere gidiyorum

'Kendine İyi Bak ' .

Aramızda geçen herşeye rağmen benden sonra iyi olduğunu bilmeyi tercih ederim.

Aslında bilmem çok önemli değil ,iyi olduğunu varsayacağım ben .

seni bir daha asla görmemek üzere gidiyorum ben ,

seni kendinle başbaşa bırakıyorum ben .

Biliyorum kendini bırakacaksın benden sonra ,o yüzden iyi bak diyorum kendine

Aslına bakarsan ,çokda fazla umursamıyorum

'KENDİNE İYİ BAK ' ,derler ve giderler .

Tutkuyla sevenler ,bazen birden fazla söylerler bunu

Çünkü onları ayırmak eti tırnaktan ayırmak gibidir

Kolay kolay kopamaz onlar ,süreç çok acı vericidir ,yürek parçalayıcıdır.

Her seferinde azalan umutlarla geri döner ve yine 'KENDİNE İYİ BAK ' sözleriyle ayrılırlar.

Ta ki umut da ,sevgi de tükeninceye kadar ...

Ta ki son elveda mezar sessizliğine bürününceye kadar

Tutkunun ötesinde sevenler ,bir kez 'KENDİNE İYİ BAK ' derler ve giderler

Onlar eti tırnaktan ayırmak yerine ölümü yeğlerler

Onlar bu acıyı bir kezden fazla kaldıramayacakalrını bilirler.

KENDİNE İYİ BAK derler ve giderler.

Bu sözlerin içinde ihanet yok ,hiç bir zaman olamaz derler ve giderler

En büyük ihanet değilmidir aslında seni seveni ,ihtiyacı olanı yüzüstü bırakıp

gitmek...

KENDİNE İYİ BAK derler ve giderler

Seni suskunluğa mahkum edip giderler

Seni parçalara ayırıp , en büyük parçayı yanlarına alarak giderler

Seni senden alıp giderler

Daha kötüsü suçlayamazsın onları tüm bunlar için .

kendine iyi bak deyip gidenin geçerli bir nedeni vardır elbet .

Suçlamaz kendini .savaşmadıkları için kızarsın ama suçlayamazsın

'''''YENİLDİĞİN İÇİN KIZARSIN AMA SUÇLAYAMAZSIN'''''''''

Ayrılığın kaçınılmazlığına inandırır seni ,kendine iyi bak derler ve giderler.

Elinden umutlarını ,düşlerini ,sevgilerini alıp giderler .

Bir tek anıları bırakırlar geride

Bir de hatırladıkça gözyaşalrına boğulasın diye unutulmayan nağmeler....

Arkalarına bakamdan giderler eğer yalnız kalmşsan ,

Çünkü insafsızlıklarını görmek istemezler .

Herşey saniye orada bitsin ,kapansın bu sayfa isterler .

'''BİTTİ'''diyemiyecekleri için kendine iyi bak derler .

''''KIRILDIM ve '''' AFFEDEMİYORUM '''' diyemedikleri için kendine iyi bak

derler .

'''Seni istemiyorum artık ,hayatımdan çıkaracağım ama bil ki hiiç

unutamıyacağım '''

Diyemedikleri için kendine iyi bak derler

Vicdanlarını rahatlatmak için kendine iyi bak derler ,çünkü o kan uzun süre akacaktır

ve o yara asla kapanmayacaktır ,bilirler

Kendine İyi Bak bir noktadır çoğu zaman

kendine iyi bak deme bana ,sadece kötülükler noktalansın isterim ben .

Oysa sen iyisin..........

SEN ;gözümdeki ışk,dudağımdaki tebessüm ,sen içimdeki sevinçsin

Sen ;hayatıma renk katan ,sen yüreğimdeki çarpıntı,sen hayatımdaki neşesin

Sen ;yolumu aydınlatan ,sen dert ortağım,sen gönül yoldaşım, sen bir tanesin

'''''KENDİNE İYİ BAK '''''deme bana .

Nokta koyma .

Keşke böyle yaşanmasaydı bazı şeyler ,keşke affedebilsen beni ,keşke bende

affedebilsem ,

Keşke döndürebilsek zamanı geriye.Keşke bugünkü aklımızla yaşasak herşeyi baştan .

Nafile ......Ama yinede ,yinede gitmesen olmaz mı ?

Bitmesek olmaz mı???

???

Senden kalan boşluğu kiminle doldururum????

Savaşsak aramıza giren şeytanla olmaz mı ????

Hani büyük aşkalar her türlü engeli aşardı ,hani gerçek dostluklar her sınavı geçerdi

Hani sevgi en sonunda kazanırdı

Hani hayatta hiç kirlenmiycek değerler vardı

Hani en büyük zaferler,en kanlı şavaşaların ardından kazanılırdı

Bunların hepsi yalan mı .........sahiden

Gitmesen olaz mı ?????

Bitmesek olmaz mı ????????

Peki o zaman...........

Senin istediğin gibi olsun ..........

Öyleyse ..........

Sende ''''''''''''''''KENDİNE İYİ BAK '''''''''''''''



23 Kasım 2007





SENİ DÜŞÜNMEK

Seni düşünmek güzel şey,ümitli şey,
Dünyanın en güzel sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey...
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
Ben artık şarkı dinlemek değil,
Şarkı söylemek istiyorum...
( Nazım Hikmet Ran)

22 Kasım 2007



Hayat bir yerlerde tıknıp kaldığında,hayatta soluk almak güçleştiğinde,yüreğin susup mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını,dağlara dönmeli insan,yeni patikalar yeni yollar seçmeli yüreğini ferahlatacak;yeni insanlarla tanışmalı,yeni keşifler yapmalı...Hep isteyipte;bir gün yaparım diye ertelediği ne varsa gerçekleştirmeyi denemeli!Her geçen gün ölüme daha yakınlaştığını;zamanın bir nehir,kendisinin bir sal olupta, o duru suda yolculuğun devam ettiğini anlamalı.
Baş döndürücü bir hızla geçiyorsa birbirinin aynı günler,her akşam aynı can sıkıntısıyla eve geliyorsan,değiştirmeye çalışmalı,bir şeyleri.Küçük şeylerle başlamalı belki! Gördüğünü hissedebilmeli.Sağlığını kaybedip,ölümle yüzyüze gelmeden önce,değerli olabilmeli hayat! İlla büyük acılar çekmemeli,küçük mutlulukları fark etmek için! Başkasının yerine koyabilmeli kendini; ağlayan birine ''gül'',inleyen birine''sus'' dememeli! Ağlayana omuz,inleyene çare olabilmeli!
Şu adaletsiz,merhametsiz dünyaya ayak uydurmamalı;sevgisiz soysuz kalarak; Dikeni yüzünden hesap sormak yerine gülden derin bir soluk alıp,hapsetmeli kokusunu içine...
Güneşin doğuşunu seyretmeli arada bir,seher yeli okşamalı saçlarını...Karda,yağmurda sevincine coşkusuna ;fırtına da,boran da;öfkesine,isyanına ortak olabilmeli doğanın!
Bir çocoğun adımlarında umudu;bir gancin düşlerinde geleceği;bir yaşlının geçmişinde geçmişi görebilmeli! Çalışmadan başarıyı,sevmeden sevilmeyi;mutlu etmeden mutlu olmayı beklememeli! Ama küçük ama büyük;her hayal kırıklığı;her acı;bir fırsat yaşamdan yeni birşeyler öğrenmek için,kaçırmamalı! Çünkü hiç düşmemişsen el veremezsin kimseye kalkması için;hiç çaresiz kalmamışsan derman olmazsın dertlerine;ağlamayı bilmiyorsan neşesizdir kahkahaların;merhaba dememişsen anlamsızdır elvedaların...


AŞK İKİ KİŞİLİKTİR




Değişir rüzgarın yönü,solar ansızın yapraklar;
Şaşırır yolu deniz de gemi,boşuna bir liman arar;
Gülüşü bir yabancının,çalmıştır senden sevgini;
İçinde biraken zehir,sadece kendini öldürecektir;
Ölümdür tek başına yaşanan;
Aşk iki kişiliktir.

Bir anı bile kalmamıştır,geceler boyu sevişmelerden;
Binlerce yıl uzaktadır,binlerce kez dokunduğu ten;
Yazabileceğin şiirler,çoktan yazılıp bitmiştir;
Ölümdür tek başına yaşanan;
Aşk iki kişiliktir.

Avutmaz olur artık,seni bildiği şarkılar;
Boşanır keder zincirlerinden,sular tersine tersine akar;
Bir hançer gibi çeksen de sevgini;
Onu ancak öldürmeye yarar:
Uçarı kuşu sevdanın,alıp başını gitmiştir;
Ölümdür tek başına yaşanan;
Aşk iki kişiliktir.

Yitik bir ezgisin sadece,tüketilmiş ve düşmüş gözden;
Düşlerinde bir çocuk hıçkırır
Gece camlara sürtünürken;
Çünkü hiç bir kelebek
Tek başına yaşayamaz sevdasını;
Severken hiç bir böcek
Hiç bir kuş yalnız değildir;
Ölümdür tek başına yaşanan
Aşk iki kişiliktir....

Ben seni sevdim mi?

BEN SENİ SEVDİM Mİ?

Ben seni sevdim mi? Sevdim kime ne
Tutum,ta içime oturttum seni
Aldım,okşadım saçlarını,öptüm
İçtim yudum yudum güzelliğini

Ben seni sevdi mi? Sevdim elbette
Bendeydi özlemlerin en korkuncu
Çıldırırdım sen ne kadar uzaksan,
Aşk değil,hiç doymayan bir şeydi bu


Ben seni sevdim mi? Sevdim doğrusu
Sevdikçe tamamlandım,bütünlendim
Biri vardı gecelerde ağlayan
Biri vardı sana tutkun;o bendim

Ben seni sevdim mi? Sevdim en büyük
En büyük en solmayan güller açtı içimde
Ömrümü değerli kılan bir şeydin
Sen benim bozbulanık gençliğimdin

Ben seni sevdim mi? Sevdim öyle ya
Bir çizgiye vardım seninle beraber
Ve bir gün orada yitirdim seni
Ben seni sevdim mi? Sevdim, ya sen beni ???
















Yakınlaştıkça kaybolan bir kente dönüşürdün

Keşfedilmezim olurdun,içinde yolculuk etsem de...

Günahkar mevsimimdin...



Hiç umut yoktu sende

o yüzden vazgeçilmezdin,

Vazgeçilmezimdin...